MART2021 Dr. Zeki Hozer
"El Kanun Fit Tıp"
Bu yıl İbni Sina’nın, yüzyıllar boyunca başta Avrupa olmak üzere bir çok tıp okulunun temel kitabı olmuş "El Kanun Fit Tıp" kitabının yazılışının 1000. yılı. Batı dünyasının Avisenna olarak tanıdığı İbni Sina, eşsiz bir hekim olarak herkesin bilgi dağarcığında yer etmesine rağmen Onun pozitif bilimci bir felsefeci, astronom, fizikçi ve matematikçi olduğunu çok azımız bilir. İbni Sina,"insanın ruhu kandil, ilim onun aydınlığı, zihnimiz ise kandilin yakıtı zeytinyağı gibidir" der ve "İnsan eğer ruhunun ışık saçmasını istiyorsa,onu bilgi ile beslemelidir" diye de ekler. Çok çalışıp bilgiye açlığını gideren insanların ilahi bilgi hazinesine de ulaşabileceğinden bahseder. Bu gerçekleştiğinde, 'Ruhu, yönünü kutbi aleme çevirirerek, ölüyor olsa bile,ebedi yaşamın sonsuz mutluluğunun kapısını aralar.' Burada bazı açıklamalarda bulunur. İbni Sina’ya göre evrende ulvi bilgi yığını sözkonusudur ve bilge insan, asıl kaynağa ulaşmak için başta bilim ile ruhunu beslemeli, ardından da kadim bilgi havuzundan feyz almalıdır. Öğrencisi Ebû Ubeyd el-Cûzcânî’ye yazdırdığı hayat hikâyesinden öğrendiğimiz kadarıyla İbni Sina, özünde ömrü boyunca oluşturduğu felsefe ile bir anlamda insanın ebedi mutluluk arayışının bir metodolojisini ortaya koymuştur. İnsan bilgi için çalışmalı, doğabilimlerini öğrenmeli, ahlak kurallarınını içselleştirmeli, böylelikle "faal akıl" adını verdiği bir olgunluğa ulaşmalı, nihayetinde de bu hayatta kendisi ve yaşadığı toplum için mutluluğu inşa edebilmelidir. Yaşadığı dönemde, çağını bir güneş gibi aydınlatsa da, İbni Sina‘nın hayatını geçirdiği coğrafyada zamanla bilim ve kültür bağlamında geri kalma sözkonusu oldu ve Avrupa, İbni Sina ve İbni Rüşt gibi müellifleri ve eserlerini izleyerek hem Grek hem de Mısır gibi uygarlıkları yeniden keşfetti, sonuçta da Rönesans ile bugünkü refah düzeylerinin tohumlarını attı. Ben mesleğim gereği İbni Sina’nın tıbbi dehası üzerinde durmak istiyorum. Tarihte ilk defa çiçek, veba gibi hastalıklarda ortak yeme içme ve temas sonrası bulaşın üzerinde duran, bu hastalıkların kurtçuklar (mikroplar) vasıtası ile kişiden kişiye geçtiğini vurgulayan İbni Sina, kirli havaların da bazı hastalıklara davetiye çıkarttığını açıklar. Vebanın insanlarda salgına yol açmadan önce fareler üzerinde yayıldığını gözlemleyen İbni Sina tümörleri de kökleri civar hücrelerin içine doğru dağılım yapan urlar olarak tanımlamıştır. Kaplıcaları da bir çok hastalık grubunda ek tedavi olarak önermiştir. İbni Sina’nın tarihteki ilk karakt ameliyatını yaptığı da bilinir. Ayrıca böbrek ameliyatları ve bazı zor doğumlarda kendine özel forseps uygulamaları da geliştirmiştir. Bugün mikrobiyata ve fonksiyonel tıp kapsamında ele alınan yiyecekler ve diyete dair de oldukça özlü bir sözü çağlar öncesinden sarfetmiştir: "Bütün hastalıkların aslı, yenilen ve içilen şeylerdir." Kanıta dayalı tıp, deneysel tıp ve farmokoloji konusundaki çalışmaları dışında çocuk işçiliği dair bir çok konuda gözleme dayalı yazıları sözkonusudur. "El Kanun Fit Tıp" isimli eserinin, 13. yüzyılda Cremonalı Gerard tarafından Latince’ye çevrilmesi ile birlikte ismi, Hipokrat ve Galenos gibi tıp ikonları arasında sayılmaya başlandı. Çünkü Hipokrat’ın bilmece gibi yazdıkları ve Galen’in oldukça sıkıcı ve karmakarışık eserler yanında el-Kanûn fi't-tıbb, kapsamlı ve sistematik anlatım tarzı ile Avrupa’da hüküm süren tıp geleneğini kökünden sarsmış, Avrupa’daki tıp fakültelerinin temel kitabı olarak XVII. yüzyıla kadar etkisini sürdürmüş, Hipokrat ile Galen dahil eski Yunan tıp otoritelerini yüzyıllarca gölgede bırakmıştır. İbni Sina, geçmişteki eklektik ve dağınık Helenistik, Roma, Bizans, Arap ve Süryânî tıp yazıtlarını sistemleştirerek güncellemiş, kendi tecrübelerinin perspektifinde kapsamlı bir tıp sistematiği oluşturmuştur. Avrupa’da tıp okulları mezuniyet sınavı İbni Sina’nın el Kanun Fit Tıb kitabı ile yapılmış, Montpellier, Leuven ve Paris Üniversitelerinin yüzyıllarca değişmez temel tıp kitabı olmuştur. 57 Yıllık ömründe yazdıkları ile önce İslam sonrasında da Avrupa bilim çevrelerine ilham veren bir klavuz olarak yeri sarsılamaz bir tıp abidesi olarak zirveye yerleşen İbni Sina için,Çehâr Makale adlı eserinde Nizâmî-i Arûzî’nin dediği gibi “Eğer Bukrat (Hipokrat) ve Câlînûs (Galen) sağ olsalardı ,el kanun fit tıbb kitabının önünde secde etmeleri gerekirdi” tarzında bir secde olmasa bile ,anısı önünde insanlık saygı ile eğilmektedir
E-DERGİ İzmir Life şimdi internette.
Tıklayın, okuyun...
Eylül/Ekim 2025 sayısında neler vardı göz atın!
AYIN MEKANLARI GÜL KEBAP

İşte istisna mekânlardan biridir Gül Kebap... Kuruluş tarihi 1949. Gül Kebap’ın özelliği sadece “iyi köfte” yapıyor olması değil. Gül Kebap yetmiş altı yıldır aynı yerde ve dördüncü kuşağın yönetiminde. “Sefer tası” misali üç katlı daracık mekânında müdavimlerinin vazgeçemediği adres. Hayranlık uyandıracak bir çaba değil midir bu? İşini, kalitesini koruyarak yapan tam bir aile işletmesi… Kurucu Mehmet Ali Gülgeze, Girit’in üçüncü büyük şehri Resmo’dan İzmir’e göçle gelmiş. Çanakkale’de savaşmış. Bayrağı, ikinci kuşak oğulları Mustafa ve Muhsin Gülgeze devralmış… Ardından torun Hüsnü Gülgeze. Ve bugün dördüncü kuşak Hüsnü’nün oğlu Burak Muhsin işin başında. “Bir Kemeraltı klasiği” olarak Gül Kebap, esnaf lokantası köfteciliğini ilk günden bugüne değişmeyen formül ve sunum geleneğiyle tavizsiz sürdürüyor.

FİLİBELİ HAN

Filibeli Han Eski İzmirlilerin hatıralarındaki Şükran Oteli, özenli bir yenileme süreci sonrasında sahiplerinin soyadını alan "Filibeli Han" Kemeraltı Çarşısı'nın yeni cazibe merkezi olarak hizmete açıldı. Günümüz ihtiyaçlarına uygun yiyecek içecek mekanlarının yer aldığı Filibeli Han'ın üst katı da keşke çeşitli el sanatları üretiminin yapıldığı atölyelere açılsa... Bizim dikkatimizden kaçmış olabilir ama binanın kısa bir tarihinin yabancı dilleri de kapsayacak şekilde bir köşede yer alması çok doğru olurdu diye düşünüyoruz.

BOŞNAKYA

Boşnakya Filibeli Han'ın yan sokağa açılan çıkışında sevimli olduğu kadar lezzetli ürünler sunan "Boşnakya" isimli bir mekan var. Kıymalı Boşnak böreği, peynirli, patatesli ve patlıcanlı börekler, yaprak sarma ve haşhaşlı börek gibi lezzetlerin ağız sulandırdığı mekanda demli bir çay veya reyhan şerbeti yanında poğaçalar ve harika tatlılar deneyebilirsiniz.Antakya'nın çıtır kabak ve kömbesi, bougatsa Selanik tatlısı, medovik Rus pastası, triliçe tatlıları sizi bekliyor. Cuma günleri menüye mantı da ekleniyor. Boşnakya'ya uğramayı ihmal etmeyin.